30 Kasım 2012 Cuma

iç döküntüsü...

bugün kötü hissediyorum kendimi. durup durup ağlayasım geliyor, durup durup ağlıyorum ben de napıyım:)) bedenin isteklerini geri çevirmemek lazım.
 
çok dengesiz bir ruh halim vardır benim. buna genelde şükrederim aslında.
ağlarken biri komik bir şey söylese hemen gülmeye başlarım, sonra kaldığım yerden devam ederim ağlamaya:))
eşimle tartışırken durup "ayy dur aklıma komik bir şey geldi bunu söylemesem çatlarım" der söyliyeceğimi söyler devam ederim ya da edemez gülmeye başlarım mesela.
 
 her neyse kötü olmamın sebepleri vardır elbet ama bunlar bir tane olmaz ki genelde.
 
bir yıldan fazladır taşınma aşamasında olmamız ve bu aşamayı bir türlü aşamamamız olabilir mesela. ben kitaplarımı kolilemiştim bile halbuki. biz bi kaç haftaya taşınıyorduk ya:(( olamadı malesef . ben mutsuzum kitaplarım olmadan. onları raflarda görmeliyim, arada elime alıp okşamalıyım mesela.
 
 
sonra Ali denizin iki gündür öğlen uykusunu uyumaması olabilir belki sebep. ben de uyumazsa uyumasın dedim ve kaldırdım( 1,5 saat yatakta uyumadan durunca mecbur kaldım). neyse "akşam  yorgun düşüp erken yatar bari" dedim. evet 8 buçukta gıkı çıkmadan uyudu ama nasıl derin uyuduysa gecenin 3 ünde tamamamen uyksunu almış bir şekilde uyandı iki gece üst üste. ben de odasına gidip ordaki çekyata yattım ama susmuyoki eşek. "anne şunu ver anne kaldır beni". arada ben dalıyorum galiba" anne horlama":) işte bugün inat ettim öğlen de uyuttum bakalım gece nolucak
 
bir haftadır grip olmam da sebep olabilir mutsuzluğuma belki. ve bir haftadır evden dışarı çıkamamam. Allahtan karşı komşum var da zorunlu ihtiyaçlarımı ona ısmarladım dün( ip gibi mesela:)
 daha az zorunlu ihtiyaçları eşim alıyo( ekmek gibi mesela)
 
akşamda korkunç bir baş ağrısı yaşadım. bundan 3-5 yıl öncesine kadar baş ağrısı nedir bilmezdim ama son zamanlarda çok sık yaşıyorum , alıştım da buna. ama akşamki başka bir şeydi.
 
eşime benm beynim ağrıyo diyorum olur mu öyle şey diyo:)
 
ama gerçekten öyleydi. ağladım resmen. kulaklarım uğulduyor, beynim sanki titreşiyor ve her titreşim ağrıya dönüşüyor...korkunçtu eşim acile gidelimmi dedi.
hayatında hiç acile gitmemiş ben "saçmalama başa ağrısından acile mi gidilir dalga geçerler" dedim. düşünün çay bile içemedim ben akşam o ağrı yüzünden:))
hiç acile gitmedim dedim ama bi kere gitmiştim şimdi hatırladım
 
 
şöyle olmuştu aynen: haftasonu misafirlerimiz gelicek kahvaltıya biz de kaltık erkenden ben mutfaktayım. nerden aklıma estiyse fritözün telini yağ çözücüyle temizliym dedim. hani şu cilde değdiğinde delenler var ya o yağ çözücülerden işte. kendimce önlemimi alıp eldivenimi falan taktım ama yağ çözücüyü tele sıkmamla ordan vıjjtt diye gözüme gelmesi bir oldu.( demekki kaynakçı gözlüğü de lazımmış)
 
Allahım nasıl panik oldum( ilk aklıma gelen ben kör oldum , kitap okuyamıcam oldu.) hemen yıkadık falan ama eşim hadi acile gidelim dedi. gittik dr hemen içeriğini biliyo musunuz dedi. nerden bilelim( aklınızda olsun bu tip olaylarda failin kutusunu da götürün yanınızda, içindeki maddelere bakmaları gerekiyor ne kadar zararlı olduğunu anlamak için)
 
neyse görmemde falan bir problem olmadığı anlaşılınca bir damla verdi doktor eve geldik.
ben gene mutfağa geçtim ilk işim fritözü çöpe atmak oldu, temizleyemiyosam atarım ben de napıyım:))( hala da bi fritözümüz yok almayı da düşünmüyorum)
neyse bee bir yandan kahvaltı hazırlıyorum bir yandan ağlıyorum. eşim geldi hemen "noldu  gözün mü acıyo?"  dedi.
 
ben de "yok canım ağlayarak zararlı maddeyi atmaya çalışıyorum" dedim:))
 
 
bi de annem aylardır Trabzonda ve bir kaç aya kadar da gelmicek...off belki ben giderim iki çocukla uçak yolculuğuna cesaret edebilirsem:))
 
işte böyleyken böyle.
buraya kadar sabırla okuyanlara teşekkür ederim:))
herkese sevgiler...
biraz rahatladım sanki ya...

bitenler...

 
 şu dantela iplerden geçen yıl kaç tane ördüm bilmiyorum:)) herhalde 15-20 tane örmüşümdür tabi kendime değil hepsi. ben de bitane kalmıştı. bu sene de ipçide bu rengi görünce dayanamadım aldım:))
çok seviyorum rengarenk şeyleri. biraz palyaçoya mı benzicem acaba bununla:))
 
 
daha önce burda ve burda paylaştığım kırlentler tamamlandı ve eşimin annesine hediye edildi:))
şimdi aynı motiflerden battaniye örücem. akşam bir kaç motif başladım ama korkuyorum biraz:)) becereblecek miyim diye. benim motif ekleme fobim var da biraz:))
 
 
bu bere de bana oluyo, Ali Denize oluyo zorlasam eşime bile oluyo:)) şimdilik Ali Deniz kullanıyo ama:))
 
 Alizenin tiftik iplerinden ördüğüm şalım da bitti. ilkini arkadaşıma gönderdim bile eline ulaşmış, çok beğenmiş:)) çok mutlu oldu ben daha da çok mutlu oldum:))
 
 
 

28 Kasım 2012 Çarşamba

Ali Deniz'den inciler...

 
bu ne mi? bir kitap okuma lambası.ne alaka diyeceksiniz, anlatıyım hemen:))
az önce yerde dizlerimin üzerine çökmüş Kuzeyin altını değiştiriyorum Ali Deniz gelmiş yanıma kafama dokunuyor
"anne bak sen lamba oldun, düğmene basıyorum açıyorum" diyor:)) Allahım beni bu lambaya benzetmiş kuzum:))
 
not: elinde bunla uyudu:))

çok dalgınım ben çok...(1)

elekrtiklerin kesik olduğunu bildiğim halde mutfağa girip çıkarken anahtarı kapatıp açmam

( Allahım lisede ki fizik dersi geldi aklıma "aslında anahtar kapalıyken lamba yanar anahtar açıkken devre kesik olduğundan yanmaz" nasıl işlediyse aklıma hala her seferinde aklıma gelir)

çocukları ikisi de yanımda oynarken, odadan çocuk ağlama sesi duyup bir an çocuk uyandı diye fırlamam

iki çorabı üst üste aynı ayağa giyip, eşini aramam

tam evden çıkarken aslında elinde olan telefonu evde didik arayıp bulamamam, neyse almadan çıkarım demem( farkındaysanız hala dank etmiyor:))

eşi işe uğurlarken son anda elimde ki emziği de ona vermem onun da alması( genelde beraber çıkarken emziği sağlama almak için ona veririm de)

 elimdeki emziği önce eşimin ağzına vermeye çalışmam sonra ben ne yapıyorum deyip Ali Denize vermeye çalışmam ve en sonunda kendime gelmem ve ağlayan kuzeye emziği vermem
(aynı şeyi kuzeyin montu için de yaptım geçen gün. elimde mont kime giydireceğimi bulana kadar bayağı yanlış denemeler yaptım:))

sütün başında taşmasın diye beklerken bir yandan da kitap okuyup,kitaba dalıp sütü taşırmam.

bugün abur cubur yemicem diye kendi kendimi şartladıktan yaklaşık beş dakika sonra kendimi yemicem dediğim abur cuburun yarısını yemiş olarak bulmam(inanın o aradaki zaman benim için kayıp) ( bu dalgınlık mı oburluk mu bilemedim:))

not: başlığa bir yazdım çünkü benim dalgınlıklarımın sonu yok:))





27 Kasım 2012 Salı

çokoPrensin Annesi; çoko-kraliçenin çekilişi varmış:))

canım arkadaşım Tuğbacım da( çoko-kraliçe diycem ona ben, çokoprensin annesi olduğuna göre)) çekiliş düzenlemiş.hem de hediyeler lösevden:))
katılmak için buraya.

moonlightcat'in çekilişine buyrun:))

moonligtcat bloğunun sahibi, yazar, çizer, okur, örer... arkdaşımız Ayşım'ın çekilişine az kaldı:))
kendi yazdığı şiir kitabı, kedili defter ve çok güzel ayraçlar var...katılmak için burdan:))

serapca mavide çekiliş varmış:))

bu güzel çeklişe katılmak için burdan...

bir kaç film tavsiyesi...

 
eve gelen yaşlı bakıcıyla bir aielenin hayatı tamamen değişir. her ne kadar değişiklikler iyi olsada işin içinde bambaşka işlar vardır. çok eğlenceli ve sürükleyici bir film. hele son sahnesi çok beklenmedik ve komik.


 
çok çok eğlenceli bir film daha:)) bir daha izlerim o kadar tatlı bir fim ki:)) espriler de  mükemmel.
filmde yamaç paraşüt yaparken felç geçirmiş çok zengin bir adam kendisine bakması için birilerini aramaktadır.diğer elemanımızda işszilik maaşıyla geçinen hapisten çıkmış bir hırsız. iş görüşmesine de sadece görüşmeye gitmek zorunda olduğu için gidiyor. ama sürpriz işe alınıyor ve eğlence başlıyor:))
 

 
 
ilk aşk heyecenını anlatıyor film iki çocuğun gözünden:))
film bi kızın gözünden akıyor, bir çocuğun gözünden..
önce biri deli gibi aşık:))
sonra diğeri?
 
 
 
bu da son film bunu tavsiye etmiyorum:) zira ben kaç gün etkisinde kaldım hala aklıma geldikçe delirecek gibi oluyoryum.
film güzel ama ben kaldıramadım:))
filmde bir salgın nedeniyle önce herkes koku alma duyusunu kaybeder, sonra tat... diye devam ediyor. son sahnede ağlamaklı oldum. Allahım böylr bir şey olursa çocukları napıcaz diye.
korkunç korkunç.
 
bi de şu 21 aralık senaryoları var ya bir kaç aylığına güneş doğmayacak, hiç br enerji kaynağı çalışmayacak, dünya zifiri karanlık olacak...
off Allahım inanmasam da bu senaryolara çok tedirginim. insan çocukları olunca çok daha hassas oluyor.

25 Kasım 2012 Pazar

magnetli yapboz yaptım ben:))

 
 ben Ali Denizin yapboz yapmasını çok istiyorum ama o pek meraklı değil pek de beceremiyo zaten.
bi de mutfaktayken yanımdan hiç ayrılmaz hatta Kuzey Deniz de ayaklarımın altından ayrılmaz:))
 
 ona aldığım bu yapbozun arkalarına reklam magnetlerinden yapıştırarak buzdolabına yapıştırdım. bari yanımdayken biraz oyalanır:))
 
daha önce internetten bakmıştım ve böyle bir şey bulamamıştım, ben de kendim yaptım:))
hem masada yapmaktan daha rahat oluyo çocular için. bakalım ne kadar kalacaklar orda:))

23 Kasım 2012 Cuma

öğretmenler günümüz kutlu olsun...

 
 "İtibarı" öğrencinin, velinin, idarecilerin , milli eğitim bakanının ve çoğu zamanda medyanın ayakları altında çiğnenmeye çalışılan bir mesleğe sahip olduğum için;  inatla ve umutla gurur duyuyorum...evet hala duyuyorum...
Tüm meslektaşlarımın günü kutlu olsun...
 

uyanık kocam:)) ve çekilişim geliyorr...

evet arkadaşlar 100 izleyiciye ulaşmış bulınmaktayım ama önce bir hikayesi var onu anlatayım:))
ben 50 izleyicime burda duyurmadan bir kaç hediye yollamıştım. burda duyurmamıştım çünkü hediye işini, kargo işini halledebilir miyim vaktinde diye endişelerim vardı. ben de 50. izleyicime maille ulaşarak sürpriz yapmıştım.
bunu bilen sinsi kocam( bu aralar bu lakabı çok hakediyo kendisi) "ben de senin 100. izleyicin olucam, hediyeyi ben alıcam hem de elden verirsin kargo bedava olur "diyodu:))
ben de ısrarla 100. izleyicime hediye vermicem, çekiliş yapıcam" diyordum...
neyse bugün esen'ceyle  mesajlaşırken "senin bloğunun doğum günü ne zaman?" dedi. ben de hiç düşünmemiştim daha önce. çünkü ben blog yazmaya başladım bir kaç ay sonra uzun bir ara verdim. sonra daha aktif olarak yeniden başladım.
"bi bakıyım" dedim ve evet çok güzel bir tesadüf eseri 26 kasımmış bloğumun doğumgünü.
ben de esencana "100. izleyiciyi beklemiyim bari doğum günü için yapıyım çekilişi" demiştim ki bir baktım izleyici sayım 99 olmuş:))
sonra da çattt 100:)) 100. kim tahmin edin bakalım:))
fotoğrafı ve bloğu olmadığı için sonlarda görünüyor benim sinsi ve aynı zamanda uyanık kocam:)
gelelim konuya ben bu akşam alışverişe gidiyrum ve çekilişim için aklımdaki kitabı alıcam:))yanına da bi kitap daha alıcam ama ona karar vermedim henüz. bi de bulabilirsem güzel bir kutu:))
çok mutluyum bu iki olayın çakışmasına:))
umarım akşam çekiliş postunu hazırlayabilirim...
şimdilik hoşçakalınn...

22 Kasım 2012 Perşembe

ne yaptım ben...

Allahım ben ne yaptım?? az önce iki kocaman ekmek dilimini nutellayla beraber yedim:((
benim suçum değil ama benim sinsi kocam nerden aklına estiyse tüm yasaklamalarıma rağmen bir kaç hafta önce almış bir kavanoz. haftalardır dayandım ben bu işkenceye.
 
 ( biz beraber karar almıştık akşamları abur cubur yemicez diye ve kim çok kilo verdi yarışına girmiştik)
 
dolabın bir köşesinde duran nutella, ve sık sık onunla karşılaşan ben. çok hazin bir hikayeydi bizimki
 
( geçen gün Ali Deniz görmüş de "anne kahvaltının yıldızından istiyorum ben" diye tutturdu. ben de ne diyo bu diyorum.nutellann adını bilememiş garibim de reklam sloganını söylüyor)
 
az önce de çocukları zar zor uyutup çayımın başına gelmişim sakin sakin. eşim biraz fındık falan koymuş her şey yolunda.ben de "başka bir şey yok mu çayın yanına dedim. önce "yok" dedi. "hah tamam  bu akşamı da kazasız belasız atlatıcaz" derken...
benim sinsi kocam" sana bir kaç dillim ekmek getiriyim mi?" dedi.
 
dikkatinizi çekerim nutella falan demedi ama onu ima etti ben anladım tabi.
 
sonra ben tutturdum bana nutella getir diye...
 
( bu arada sen kendin niye kalkıp almıyosun diyeceksiniz, söyliyim aramızdaki iş bölümü böyle. ben çocukları uyutmak gibi zor ve zaman olarak ucu açık bir görevi yerine getiryorum, o da akşam çay ve yiyecek servisini yapıyor)
 
ne kadar uğraştıysa olmadı. "biraz daha düşün bak sonra pişman olacaksın, ağlıycaksın " dedi olmadı
unutturmaya çalıştı olmadı
 
sonuç iki dilim ekmek nutellayla beraber mideye indi.
 
evet pişmanlık yavaş yavaş çöküyor üzerime...
 
siz bu satırları okurken belki de ben yatağıma kapanmış ağlıyor olucam..


20 Kasım 2012 Salı

günün fotoğrafı-kasım-16-17-18-19-20

 
 
 16-çantanda
 
aslında uzun zamandır böyle çanta kullanamıyorum. çocuklardan dolayı kendi eşyalarımın( cüzdan, anahtar ve telefon) ancak sığabildiği küçük bir yan çanta ve çocukların eşyalarının olduğu koca bir sırt çantası kullanıyorum. ama normalde benim kocaman kol çantalarım vardır ve içinde herşey vardır. yukarda gördüğünüz resim canlandırma oluyor, aslı değil yani:)) okul zamanı dosyalar, kitaplar, yazılı kağıtları, su şişem, tahta kalemlerim... daha neler neler oluyo o çantada:))


17-içecek
 
bu da yazdan kalma bir fotoğraf...limonata...
 
 
 
18-turuncu
 
 yeni ördüğüm şalım, içinde her renk var ama siz turuncuya odaklanın:)))
19-rahat
 
rahat derken çocukların uyurken ki rahat pozisyonlarından bahsetmiyorum:)) onlar uyurken ki benim rahatımdan bahsediyorum:))az önce uyuttum ikisini de ve manzara budur:))

 
20-minik
 
yıllar önce ikeadan aldığım iç içe giren karton kutular. en miniğini görüyomusunuz, çok şirin di mi:))

16 Kasım 2012 Cuma

ben ikinci kere çekiliş kazandım:))) ayrıca yeni bir etkinlik var...

sade kahve bloğunun düzenlediği çekilişte bu sevimli el emeği kediciği kazandım ben:)))sevgili Ece kendi elleriyle yapmış bunu. çok teşekür ediyorum kendisine...
ayrıca Ece' nin düzenlediği bir kartpostallaşma etkinliği var. herkes kendi el emeği kartları yollayacak birbirine. ben bu konuda yeteneksiz olduğum için katılmıyorum ama çok güzel bir etkinlik.
katılmak için buraya ...

15 Kasım 2012 Perşembe

günün fotoğrafı-kasım-11-12-13-14-15

 
 11-taş
 
değişik yerlerden topladığım taşlar. bazılarını ojelerle boyadım. ahh ahh tırnağıma oje sürmeyeli aylar odu:))
 
 
 12-altında
 
ben oyuncakları koltukların altından toplamaktan  bıktım... oyuncakların yarısı halının üstünde yarısı koltukların altında:))
 
 
 13-yansıma
 
ben bir vosvos hayranıyım, söylemiştim di mi daha önce?:))
 
 
 14-kıyafetinden bir parça
 
ve de ben bir mor hastasıyım. gerçi şimdi eskisi gibi değilim ama gene de hala favori renklerimin başında gelir mor...üzerimdeki polar mor hırka da gene nerden baksanız 10 yıllık var:)) bazı eşyalarımdan kolay vazgeçemiyorum ben napıyım:))
 
 
15-hava nasıl
 
bulutların arkasında güneş var ama gene de soğuk...

mis gibi cacık...

yemekelerin yanında yoğurdu pek sevmem ama cacığa baylırım.
ben cacığı içine sadece salatalık koymuyorum. o an evde ne varsa koyuyorum. havuç, maydanoz, dereotu...
mesela dün yaptığım cacığa bir adet salatalık ve bir adet havuç rendeledim.
biraz kuru nane ve biraz pulbiber biraz da zeytinyağı damlattım.

(zeytinyağını havuç kattığımız şeylere koymak zorundayız, çünkü havuçta bulunan A vitamini yağda çözünen bir vitamin ve havuçun faydasını görmek için yağ koymak gerekiyor.)

ben sarmısak koymadım, çünkü çiğ sarmısaktan pek hoşlanmıyorum. yani sevmiyo değilim ama olsa da olur olmasada.
aslında sarmısak katmadığım hiç bir yemek yok gibi bir şey. çok severim yemeklerde. bi de öyle az buz da koymam nerdeyse bir baş sarmısağı bir yemeğe koyarım.aynı şekilde bol soğan da kullanırım yemeklerde.

neyseciğime biz dün yemekte bunu yedik. tabiki herkes cacığı biliyodur ama belki burda görüp aklınıza gelir de yaparsınız...
afiyetler olsun...

13 Kasım 2012 Salı

çiğ köfte sorunsalı...

     


görsel burdan


kendimi bildim bileli çiğ köfte için deliren bir bünyeye sahibim. eskiden kadıköyde bi dönerci vardı onun önünde akşam üzerleri satılırdı. hem de gerçek , etli çiğköfteydi. lise yıllarımda ki bu 2000 yıllarına kadar devam eden bir süreç, ne zaman kadıköye yolum düşse mutlaka ordan çiğ köfte alır yiye yiye otobüs duraklarına kadar gelirdim:))

 sonra üniveriste yıllarımda ki bu da 2000-2004 yılları arasında oluyor, yolumun kadıköye düşmesini beklemeden , yolumu hergün özellikle kadıköye düşürerekten o çiğ köfteyi yerdim:))
   
sonra ben sakaryaya geldim , o sıralarda da etli çiğ köfteler yasaklandı falan, biz ayrı düştük, ta ki etsiz çiğ köfte patlaması yaşanana kadar. ben gene her gün çiğ köfte yiyorum hatta bazen günde iki kere. ne hamilelik durdurabildi bu aşkımı ne de emzirme. etsiz çiğ köfte yiyorum ya artık acaba etlisini gene yiyebilir miyim bilmiyorum. çok uzun zaman oldu etlisini yemeyeli.
    
neyseciğime biliyorsunuz ki bir sürü marka var etsizçiğ köfte satan.
     
  • hemen hemen 10 metrede bir şubesi olan ve bence bayilik verirken hiç bir şart istemeyen Çiğ Köfteci Sait. ben en sık bulunan bu olduğu için genelde burdan alırdım. hatta bi ara bizim eve de bayilik verirler mi diye bile düşündüm:)) o kadat çok yiyorum yani:))
     
  • komagene var dı hala var mı bilmiyorum.
 
  •  çiğköftem var bir kaç yerde.
     
  • ve de yakın zamanda Tatlıses Çiğ köfte açıldı ve olaylar da bundan sonra başladı benim için:))
ben İbrahim Tatlısesi sevmeyen gördüğü yerde kanalı değiştiren bir insanım( eski türkülerini severim o ayrı, benim sevmediğim karakteri). haliyle ona para kazandırmak istemediğimden uzun süre almadım ordan çiğ köfte. diyodum ki adam zaten almış yükünü niye para kazandırayım.
bir gün tatlısesin önünden geçerken hadi bir deneyeyeim dedim ve işte o gün bugündür başka yerde çiğ köfte yiyemiyorum:))
    
bir kere tadı gerçekten diğerlerinden çok farklı ve benim için en önelisi yanında taze nane veriyorlar ki, benim için kesinlile çiğköftenin yanında taze nane olmalıdır.
işte böyle arkadaşlar ben artık bir tatlıses çiğ köfte bağımlısıyım. var mı bildiğiniz terapi grupları:))

dedikodu:biliyo musunuz tatlıses bayilerine kendisinin değişik ünlülerle çekilmiş en az dört fotoğrafını asma şartı koyuyormuş:)) bi de koca bir maketi oluyo kapılarının önünde:))

film-THE HELP

    kesinlikle izlenmesi gereken 2 buçuk saatlik ama göz açıp kapayıncaya kadar biten bir film. eğlenceli bölümleri var ama daha çok dokunaklı ve hüzünlü bence.Türkçeye "Duyguların Rengi" diye çevrilmiş.
 
oyuncular ise mükemmel.Emma Stone( skeeter ), Viola Davis(Aibileen),Octavia Spencer( Minny)...
ben Emma Stone 'u Easy A filminden beri çok beğeniyodum. kesinliklle o filmi de tavsiye ederim.
    
bu filmin konusu da kısaca ırkçılık diyelim. beyazlar ve onların evlerinde çalışan zencler. bu zencilerden bir yandan tiksinirken bir yandan da onlara çocuklarını emanet eden aptal tipler. zencilerden hastalık kapmak korkusuyla tuvaletlerini bile ayırırken onların yaptığı yemnekleri yiyen salaklar...
    
filmin başrollerinden biri olan skeeter bu kadınların hayatını yazmak istiyor ama ilk başta hiç bir yardımcı kabuletmiyor, çünkü korkuyor. ama skeeter diğer beyazlara benzemeyen bir tip. bir şekilde
 
diğer kadınlardan farklı. samimiyetiyle önce Aibileeni ikna ediyor ve olaylar gelişiyor.
ırkçılık konusunda insanların nasıl takıntılı olduklarını görmek şaşırtıyor. bizden uzak gerçekler her zaman inanılmaz geliyor bize ama bunlar yaşanmış bir zamanlar, ve hala belki başka başka şekillerde yaşanıyor bir yerlerde .

11 Kasım 2012 Pazar

kitap-YEDİNCİ GÜN-İhsan Oktay ANAR

diloşun kayfesinin düzenlediği yazar ayları etkinliğinde bu ay ki yazar İhsan Oktay ANAR' dı ve ben de bu kitabı seçmiştim.


             öncelikle kitabın hemen hemen tamamını sıkılmadan okudum diyebilirim. sadece sonlara bir savaş sahnesi vardı ki ben hiç hoşlanmam ne filmlerdeki ne de kitaplardaki savaş sahnelerinden...
yazarın diğer kitaplarını düşünecek olursam bana göre ortalama bir kitaptı. konu olarak ilginç olmaya çalışılmış, ilginçmiydi evet ama çok da bayıldım diyemicem konusuna.
ama İhsan Oktay ANAR'ın şeker gibi bir anlatımı var. çok fazla eski kelime kullanmasına rağmen , hatta kitabın tamamının eski dil olmasına rağmen hiç sıkılmadan okudum. o kadar akıcı bir dil kullanmış yani.
            konusundan çok hoşlanmadığımı söylemiştim, bunun en büyük nedenlerinden biride, kitabın başında çok severek okumaya başladığımız bir karakter olan paşaoğlunun pat diye ortadan kalkması.
kitabın üç bölümü var.

ilk bölüm paşaoğlunun ilginç hikayesiyle başlayıp, sonra ihsan saitin hikayesine dönüyor. ihsan sait ve onun yardımcısı Bevval, Aman baba. İdris dede ve onun torunuı Selahattin nin bir araç yapmaları anlatılıyor. ne makinesi olduğunu söylemicem:))

ikinci bölüm oğul; bu bölüm hz Adem, ve onun vennetten kovulması şeklinde yazılmış. tabi farklı isimler ve kavramlar kullanılmış.( tekvinhaen maliki, çiftçi, ateşçi, ameleler, dişlilerden oluşan bir makine ve bir terazi..)

üçüncü bölüm ise hayalet. bu bölümden bahsetmicem ki kitabın sonu anlaşılmasın.
kısaca ihsan saitin sevgilisi olan ya da öyle olduğunu sandığı, ya da umduğu Dojira'ya kavuşmak için başvurduğu akla hayale gelmeyen yöntemler anlatılıyor. kitabın son iki bölümünde de kısa bir dünya ve Türkiye tarihi okuyoruz.

Hoşuma giden bir kaç yer var bazılarını paylaşmak istiyorum.
 
....erkeğin kadını seçtiği bir cemiyet batarken, kadının erkeği seçtiği cemiyet refaha eriyordu...(sayfa 31)
...bu yüzden hiç de tekin görünmeyen bu kasavetli binanın kapısına vurup kaçmak, mahalle çocukalr için bir cesaret gösterisi saylırdı. Culyano'yu kızdırmak için kapıyı ilk kez, Katolik Kilisesinde vaftiz edilmesine rağmen günahlarından tam anlamıyla arınmamış görünen bir veled- zina çalmıştı. Cebinde kibrit olduğu takdirde bütün Dersaadet'i o saat yakabilecek tıynette olan bu veled o kadar yaramazdı ki; rivayet doğruysa çocuğun içine Şeytan girdiğine hükmedip bir şeytan kovucu çağırmışlar, gelen din adamı ayini başlatmış, ancak çocuğun ağzından o korkunç sesiyle konuşan Şeytan," bu yaramazın bedenindeyken çektiğim ıstırabı bir ben bilirim bir de Allah, fırsat verse çekip gideceğim ama çocuk beni bırakmıyor. Ben onu değil de o beni tutuyor. Ne olur beni ondan kovmak yerine onu benden kovun"diye sızlanmıştı...(sayfa 48)( burdaki anlatıma çok güldüm)

ihsan sait karşısındaki oyuncuya bir taş eksik oynamayı teklif eder ve karşıdaki oyuncu da kabul eder.  alman oyuncu en uçtaki a-2 piyadesini oyundan çıkarır ve ihsan sait de şahını oyundan çıkarır.. .( sayfa 110)( diyaloğun tamamı çok ilginç gerçekten:))

...sanki Dojira'nın sureti , tül gibi şeffaf bir perdeye nakşedilmiş de, o bütün dünyayı bu perdenin ardından görüyormuş gibiydi...(sayfa 134)

bunlar dışında da çok hoşuma giden yerler var ama yazınca çok acayip oluyo. en iyisi ben kısa kısa söyliyim siz kitabı okurken beni hatırlarsını:))

sayfa 53 de Dersaadet'e yeni gelmiş garibanalrın nasıl dolandırıldıkalrı gene çok tatlı bir dille anlatılmış.
sayfa 131 de hürriyet kavramının ilginç bir irdelenişi var.

kitapın sonu konusunda çok bilgi vermeden anlatmaya çalıştım ama umarım başarılı olmuşumdur. keyifli okumalar...
 

10 Kasım 2012 Cumartesi

günün fotoğrafı-kasım-6-7-8-9-10

 
 6-kilit
gönül isterdiki şöyle kocaman bir kapıda kocaman bir asma kilit çekeyim ama bu şartlarda bu kadar:)) ama hakkını yemiyim bu foto da benim için özel. şu gördüğünüz vosvoslu anahtarlığa bundan 10 yıl önce 14 lira falan vermiştim:)) değmiş ama di mi:))

 
 
7-renk
 
 
 8-yol
bak ambulansa yol vermiyor şu kırmızı spor araç:))arkadaki sarı da sanki biraz fırsatçı gibi. takılıvericek ambulansın peşine:))

 
9-oyuncak
konu hata ya da serbest olacaktı. ben de gene belki 15 yıllık falan bir oyuncağımı çekmek istedim. Allahtan kızım yok, kızım olaydı bu çoktan ellerinde parçalanmıştı. erkek çocuklarına pek cazip gelmiyor böyle şeyler:))
 
 
10-siyah
yeşili faydalıymış falan anlamam ben çay dediğin siyah olur:))ohh mis gibi de içilir:))
 
konulara uygun fotoğraf bulmakta gerçekten zorlanıyorum. hem mevsim şartlarından dolayı dışarı çıkamıyorum ve haliyle evdeki şeyleri çekmek zorunda kalıyorum. hem de taşınma arifesinde olduğumuzdan bir çok eşyam kolilerde:))
ama gene de çok eğlenceli.şu rutin hayatıma bir değişiklik getiriyor fotoğraf çekmek...
 
 


8 Kasım 2012 Perşembe

evimizden manzaralar...5

 
 bu legolar ali denize hediye edildi. atay  abisi artık 6. sınıfa gittiği için bunları ali denize vermek istedi. ama bir şartı vardı." ali deniz kaç yaşına gelirse gelsin bu legolardan bir kaç tanesini saklıcakmış":) bi de o söyledi ali deniz tekrar etti ve söz vermiş oldu bizim ki:))
 
 
 legoları saklasam istiyor, toplasam döküyor, ben de hadi ali deniz duvar yapalım dedim ve kabul etti. en azından derli toplu duruyolar bir süredir. hayır dökünce oynasa gam yemicem. hoşuna giden kısım onları dökmek sadece:))
 
 
 "anne ben kuzeyi kucağıma aldım hadi bizi çek" diyor kendisi:))
 
 
 kuzey de pek mesut:))
 
 
 çocukların odalarına asmak için yaptığım etamin panolardan biri...
 
 
 ve biri daha...
 
 
 ben çocuklar uyanıkken pek bir şey yapamıyorum ama bir ara kuzey uyuyodu ali denizde oyuncaklarına dalmış nasıl olduysa, ben de hadi şu kardan adamı bitireyim dedim ve etamini elime almamla bizimki yanıma damladı. o da yapıcakmış:))
ben de onun eline de verdim kalın bir etamin iğnesi ve ip. biraz benim yardımımla ama daha çok kendi çabasıyla böyle bir şey yaptı:))
bi de yaparken kendi kendine konuşması var ki görmek lazım:))

 
bu da arkadaşıma başladığım şal. taa üniversitedeyken yani bundan 13 sene falan önce ben gene örgüye meraklıyım tabi. nerdeyse bütün arkadaşlarıma atkı örmüştüm. geçen gün o arkadaşlarımdan biri " biliyo musun senin ördüğün atkıyı hala kullanıyorum" deyince çok duygulandım ve ona doğum günü için bunu örmeye karar verdim. ister şal olarak ister atkı olarak kullansın.
alize tiftik bu ip. kendime de favori rengimden aldım.
 
 
 duvarımızın önünde poz veriyor:))
 
 
 yerim ben onları:))
 
 
 malum bir elma şekeri mevzumuz vardı. ben yemedğim için ali denize vermiştim tabi kuzeyi hesaba katmamıştım:))
 
 
 kuzey fırsat buldukça yanımızdan kaçıyor, bir yerlerde dikilip durmaya bayılıyo:))

 
ben mutfakta yemek yaparken ali deniz bir heyecan geldi yanıma" anne ben ne yaptım bak, çabuk gel anne şey yaptım ben köpyü yaptım gel" diyince bu manzarayla karşılaştım:)
 
 
 

 
minik tavşanım benim:))
 
 
ben kuzeyle ilgilenirken büyük sıpa benim telefonu kapmış hemen, sinsi sinsi kurcalıyor:)) zaten artık telefonları ben açamıyorum, benden önce kapıp açıyo bi de sohbet ediyo arayanlarla:))
 
 
 bu da geçen yıl ki turşularım, bu sene yapamadım ama bu fotoyu bulunca paylaşıyım dedim. renklerin güzelliğine bakın...
haftasonuna bir kala herkese mutlu haftasonları diliyorum..