15 Mayıs 2013 Çarşamba

kitap- Delifişek- Jose Mauro de Vasconcelos

 
yazar aylarında bu ay Vasconcelos okuyoruz ve ben de Şeker Portakalı, Güneşi Uyandıralım ve Delifişek üçlemesini okudum.

Serinin son kitabı olan Delifişekde Zeze nin 19-20 li yaşları anlatılıyor. Zeze artık bir delikanlıdır.  çoğu yaşıtının aksine kendine ne bir okul  ne de sürekli bir meslek bulabilmiştir.
bir yandan özgürlüğü için mücadele ederken bir yandanda kendisini yetiştiren aileyi hayal kırıklığına uğrattığı için suçluluk duymaktadır.
onu evlatlık alan babsıyla da arası biraz düzelmiştir ama Zezenin özgürlük aşkını en sonunda o da anlar ve onu istediğini yapma konuusnda yüreklenrdirir.
bir yandan da Zezenin aşk acılarına tanık oluyoruz bu kitapta...

Şeker Portakalı ile kıyaslama yapmadan söylicek olursam çok güzel bir kitap ama Şeker Portakalının devamı olarak düşünürsem biraz eksik kalıyor..

yeni evimiz............(1)


taşınma işlerimizin ufaktan başladığnı söylemiştim. koltuklarımın kumaş kısımlarını kaplamaya gönderdim dıştaki deri kısımları kaldı. oturacak yer de bulamayınca sandalyeleri koydum iskeletin içine idare ediyoruz şimdiik:))
Ama Ali Deniz pek beğenmedi, "anne bunlar ne biçim koltuk" diyo:)

 yeni evimizde kendime bi çalışma odası yaptım. hiç bir odaya oraya özendiğim kadar özenmiyorum.
bu fotoğrafta o odadan. çocuklara ayrı oda yapmadım sırf bu yüzden. ( fedakar anne!:))
bu koltuğu o kadar çok aradımki.
bizim alanımız üçlü koltuğun sığabileceği kadar geniş değildi. ben de hem sandıklı hem de açılıp yatak olabilen bir koltuk isteyince ikili koltuklarda  da bu seçenek yok çok fazla. yataşta bi tane buldum rengini beğenmedim falan derken Adapazarında girmediğim mobilyacı kalmadı ve buldum. hem de açılınca kocaman yatak oluyor çekyat gibi değil. bi de kumaşçıdan gidip istediğim rengi de seçebildim.

bir çok yere soruyorum "renk seçeneğiniz var mı"  "evet istediğiniz renk olur" diyorlar. "bakabilirmiyim" diyince de 5 -6 renkten oluşan bi kartela veriyorlar. ee diyorum" ben başka renk istiyorum", "fabrika bunlardan başka renk çalışmıyor" diyolar. Allahım ya fabrikaya ne ben başka istiyorum... gibi konuşmalardan sonra buldum bu mağazayı kendileri imal ediyor zaten. çok da çabuk teslim ettiler.

arkasındaki dünya haritası da çok büyk bir poster. duvar kağıtçılar da bulunuyor ya da siparişle getiriyorlar. tabi ölçüleri standart bizim duvarımızı tamamen kaplamadı ama idare edicez artık:)) hep hayalimdi dünya haritası duvar kağıdı.  nedense ben haritaları çok severim. coğrafyayla aram iyi değildir, gene sorsanız bir çok ülkenin yerini bilmem ama seviyorum işte:))

bu koltuğun karşısınd ada kitaplık ve çalışma masası var. orayı tam yerleştiremedim ama bitince paylaşırım:))

14 Mayıs 2013 Salı

Kitap- Güneşi Uyandıralım- Jose Mauro de Vasconcelos



"Şeker Portakalı"nda çok küçük yaşlarına tanık olduğumuz Zeze'nin ergenlik yıllarına tanık oluyoruz bu sefer.Zeze fakir olan ailesinden ayrılmış başka bir şehirde yaşayan zengin bir aileye evlatlık olarak verilmiştir.
ilk kitapta içinde küçük bir kuş olduğunu sanan Zeze'nin en yakın arkadaşlarından biri kalbinde yaşayan kurbağa Adam dır bu sefer. Zeze onunla dertleşir,  arkadaşlık eder.
Adam dan başka bir de filmlerde gördüğü ama sanki yanındaymış gibi sohbet edebildiği hayali arkadaşları da var.
gerçek hayatta ise okuldaki bir öğretmeni her konuda ona kol kanat geriyor.zaten o kadar başarılı bir öğrenciki bir çok hatası affediliyor.

Şeker Portakalı' ndaki samiyet yok sanki bu kitapta ama yer yer duygulanmadan edemiyor insan.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

kitap- Şeker Portakalı-Jose Mauro de Vasconcelos

Pınar'ın ev sahipliği yaptığı yazar aylarında bu ay dünyaca tanınan kitabın da yazarı olan Jose Mauro de Vasconcelos okuyoruz. katılmak için Pınar'ın bloğunu ziyaret edebilirsiniz.



Bir çoğumuuzn çocukluğumuzda okumuş olduğu bir kitap Şeker Portakalı. sanırım ortaokul yıllarımda okumuştum ve kahramanımızın adını ve onun küçük şeker portakalı ağacı dışında hiç bir şey hatırlamıyordum.
şimdi tekrar okuyunca Zeze'nin zekasına ve duyarlılığına, yaşadIğı onca sıkıntıya rağmen bir çocuğun olabileceğinden çok daha güçlü durabilmesine hayran kaldım.

Zeze çok çocuklu bir ailenin en küçüklerinden biri. işşiz bir baba, çok ağır şartlarda çalışan ve bazen eve bile gelemeyen bir annesi var.. ailede her çocuk kendinden bir sonraki çocuktan sorumlu. yani 5 yaşındaki zeze küçük kardeşi Luis'e abilik yapıyor, ondan bir kaç yaş büyük olan kardeşi de ona...

Zeze yaramazlığını kabullenmiş, bazen isyan ediyor neden ben böyleyim diye ama içinden gelenlere de engel olamıyor.
sık sık da dayak yiyor tabi.
bir yerde şöyle bir şey diyor: "annem beni çok sever, beni dövmek için bahçedeki ince çalıları kullanır"( tam olarak bu cümle olmasa da buna benzer bişey di)

zezenin tek dert ortağı bahçedeki şeker portakalı ağacı. onunla dertleşiyor, maceralarını ona anlatıyor
küçücük yaşında kendinden büyük fikirleri var, ve sonunda da kocaman bir acı yaşıyor...

kitabın konusunu yazmak yavan geliyor, o anlatımdaki sadelik, çocuksuluk insanı derinden etkiliyor.
yetişkin bir insanın bir çocuğun duygularını bu kadar güzel ifade edebilmeside çok zor olmalı ama yazar bunu fazlasıyla başarmış.

son aylarda şeker portakalı ile ilgili çıkan haberlerden sonra özellikle merak ederek okudum, ne var acaba çocuklara zararlı diye. ama insanlarn bazı beyinlerinin ne kadar küçük olduğununu bir kez daha anladım..

neyse bu konulara girmeyelim, yoksa laf başka yerlere gidebilir:))

kısaca okumuş olsanız da kesinlikle tekrar okuyun

9 Mayıs 2013 Perşembe

evimizden manzaralar..............(9) biraz da karışık bir post...

 
 
uzun zamandır yazamıyorum, koşturmacadan fırsat bulamadum.
hep bahsediyodum ya taşınma maceramızdan.işte biz düşündük düşündük düşündük( yaklaşık 2 sene) ve taşınmaya karar verdik. şaka bi yana evimizin hala eksikleri var ama ben artık evdeki kalabalıktan bıktığım için en azından kolilenmiş olan eşyaları götürmek istedim ve son 10 gündür onlarla uğraşıyoruz.
temizlik, yerleştirme, evdeki ufak tamiratlar, yeni eve yeni alınacaklar....
kitaplarımı götürdük mesela, be bi odayı çalışma odası olarak planlamıştım ve oraya kitaplık yaptırmıştım. ama ne yazıkki kitaplarım sığmadı:)) neyse ben ilerde ilave bir şeyler yaptırırım ama şimdilik sesimi çıkaramıyorum,
 
eşim isyanlarda,
" yeter artık kitap alma" diyo.
 ben de "benim sigaram, içkim, kumarım yok karı kız la işim de yok, bi kötü alışkanlığım bu bunu da bırakamam" diyorum:))
 
 

bu işler arasında biraz elişi de yapıyorum tabi. mesela şu paspas, hepiniz bilirsiniz babannelermiz ananelerimzi örerdi. ben çocukken bulduğum i,plerden küçük küçük paspaslar örerdim:))
işte şimdi de buna başladım büyükçe bir şey oluyor, yazlık evimizde kullanırım diye düşünüyorum bitirebilirsem tabi:)) şu an biraz daha büyüdü ama ben eski fotoğrafı paylaştım.

 
bu da ne zamandır nette görüpte denemek istediğim bir şeydi. eski penyeleri şerit şerit kesip üzerine sık iğne örüyoruz. dönbe döne bu oluşuyo ama ben çok fazla büyütemedim, çünkü yuvarlak motifler beni çok strese sokuyo, yok marullandı, yok toplandı derken bana fenalıklar geliyo.
merak ediyodum , denedim hevesim de geçti:))
ama güzel bişey oluyo sonuç, tavsiye ederim...


"never ending granny squre" demiştim ya hiç bitmeyen kare. ben koltuk şalı yaptım yanına iki de kırlent yaptım, bakalım kullanabilecekmiyim

 
 yazar aylarını da kaçırmıyorum bu arada ama Pınarın sayfasına bu ayda katılıyorum diye yorum bile bırakamadım henüz. neyse burdan söyliyim yazar ayları devam ediyor katılmak isteyenler Pınarın sayfasına uğtayabilir.
 
 "şeker portakalı" nı ortaokul yıllarımda  okumuştum ama bu son tantanalardan sonra bir kez daha okuyayım dedim, ne de iyi etmişim. kitapla ilgili yorumlarımı kitap bitince paylaşırım:))

 
 
kuzularımın vesikalıkları:) Kuzey Denizin ki daha kolay oldu da Ali Deniz şebeklik yapmaktan poz veremedi:))
 
 
 
 Kuzey 1 ayı geçti yürüyor, yaklaşık 13 aylık yürüdü. abisine göre yürümede biraz geç kaldı ama yaramazlıkta açık ara önde:)

kuzularmın aynı anda fotoğraflarını çekmek çok zor. bu da nadir pozlarından biri.:))
 
 
 
 

nisan ayı benim için biraz kötü geçti aslında. 4 nisanda dedem vefat etti ve apar topar Trabzona gittim. aslında ben Adapazarından İstanbula kadar diye yola çıktım. Ali Denizi de yanıma aldım. annemleri, kuzenlerimi görüp geri dönücektim, cenazaye gitmicektim ama son anda karar değiştirince Ali Denizle Trabzona kadar gittik. Ali Deniz otobüs yolculuğunu zaten sever uçak yolculuğunu da sevdi. 2 gece kaldık geldik.
Kuzeye de gündüzleri babannesi baktı, akşamları babası eve getirdi. anne eksikliğini yaşadı bari evinden yatağından uzak kalmasın dedim.
geldiğimde sanki biraz trip yapıyo gibi geldi bana ama sanırım o Kuzeyin standart agresifliğiydi:))
 
 
ben nisan ayında Trabzona hiç gitmemiştim. böyle bi şeklide kısmet oldu. bu çiçekler de fındıklıkların altında yetişen "yabani menekşeler", çok güzeller...
 
 
 
balkonumuzdaki maydanozlar ve çilekler.kızardıkça Ali Deniz koparıp yiyo. çok da hoşuna gidiyo.
 
benden şimdilik bu kadar. taşınma işlerimiz devam. ben bikerede taşınmak istemedim. yavaş yavaş yerleşmek istedim. bakalım bu süreç ne zaman bitecek..
herkese sevgiler...
görüşmek üzere...